Bir Hekim ki Önce Gönle Dokunur

Ülkemizin yüz akı şahsiyetlerden bir hekimdir sözünü edeceğimiz. Kendi uzmanlık alanında akla ilk gelen birkaç kişiden biri olan Prof. Dr. ünvanlı ünlü kalp cerrahı Bingür Sönmez hocadan bahsediyorum.

Abone Ol

Bingür Hoca, önceki hafta bir iş adamları derneği olan UMSİDER ile Gebze ve Darıca'daki birkaç derneğin birlikte düzenledikleri Sarıkamış Şehitlerine Vefa ve Anma Gecesi'nin hem konuşmacısı hem şeref konuğuydu.

Sarıkamış Harekâtı yakın tarihimizin en hüzünlü, en elim ve en can yakıcı olanıdır. Anılan vak’a, Osmanlı Ordusunun Kafkas cephesinde bulunan Sarıkamış'ta bir yandan çetin kış şartlarına maruz kalınarak diğer yandan askeri taktik hataları sonucunda çok ağır kayıplar verilen bir hezimettir.

Cepheden cepheye vatan savunması yaparak bu milletin vatanını, namusunu, ırzını, iffetini, canını ve malını koruyan askerimizin, Mehmetçiğin şanlı mücadelesinin hangi bedel ödenerek kazanıldığını belki de en güzel anlatan Mehmet Akif'in yazdığı İstiklâl Marşımızdaki şu beyittir:

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı;
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı."

Vatanı kanlarıyla sulayan ve bu uğurda yüzbinlerce şehidin verildiği harplerin en yürek yakanı 22 Aralık 1914 ve 6 Ocak 1915 arasındaki 16-17 günde Sarıkamış'ta yaşanmıştı. Büyük kısmı donarak can veren yaklaşık 110 bin askerin ruhlarının ta’ziz edildiği Vefa Gecesinin konuğu, mesleki alanındaki mahareti kadar kendisini Sarıkamış Mücadelesini araştırmaya, tanıtmaya ve her vesileyle anlatmaya adayan Prof. Dr. Bingür Sönmez, harekâtı, savaşta verilen kayıpları, savaş bölgesindeki her dağ başında, yolda, yaylada, mezrada, derede, vadide insan boyunu aşan kar örtüsü altında donarak veya savaşarak şehit olan askerlerin gözleri yaşartan hikâyesini anlatırken merhum Akif'in o hüzünlü şiiri aklımıza geldi.

Ne yazık ve ne acıdır ki askerlerin bir kısmı Sarıkamış’ta toprak altına bile giremeden ordunun büyük kısmı eksi kırk derecedeki ağır kış şartlarında soğuktan donarak can vermişti. İşte her karış toprağı şüheda kanıyla belenen bu aziz vatan, belki her haneden silâh altına alınmış genç fidanların, taze yiğitlerin, bıyıkları yenice terlemiş yağız delikanlıların canları ve kanları pahasına bize bırakılmış mukaddes bir emanettir.

Bugün bu vatanda göğüs gererek başı dik, onurlu ve özgür bir şekilde nefes alan her birimiz için, yine Akif'in şu sözleri hayati önemde kulağa küpe bir tavsiye olsun:

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Vatan öyle kutsaldır ki, bir Peygamber sözünde "Hubb’ul Vatan Min’el İman” (Vatan sevgisi imandandır.) diye buyurulmuştur. Şehitlerimiz vatana kurban edilmiş birer İsmail, Sarıkamış Dağları ise şühedâyı cennete saklayan müşfik bir ana kucağıdır âdetâ.

Bingür Hoca bir grup arkadaşıyla, takdir edilip alkışlanacak örnek bir vefayla ve büyük bir azimle, neredeyse 30 yıldan beri bir hazine avcısı gibi dağ-bayır demeden onlarca asker mezar yerlerini bulup ortaya çıkararak şehitlik haline getirilmesine vesile olmuş. Dahası, harekâtın yıldönümünde önceleri beş-on kişiyle başlattıkları Sarıkamış Yürüyüşlerini millet sahiplenmiş ve bugün kitleler halinde 80-100 bin insanın katılıp büyük kalabalıklarla yapılmasına da ön ayak olmuş. Hoca bu hususa duyduğu özel ilgisi ve merakı sebebiyle hem pek çok belge, film ve fotoğraflardan ciddi bir arşiv oluşturmuş, hem muharebe bölgesinden elde ettiği hem de asker yakınlarından kendisine gönderilen malzemelerle bir müzeyi dolduracak kadar eser temin etmiş. Bunlara ilâveten ayrıca ciltler dolusu kitaba konu olacak bilgi ve hatıra derleyip biriktirmiş.

Bingür Hoca, bilgi ve belgelere dayanarak yaptığı konuşmasında nice vatan evlâdının zayiat verildiği askeri tarihimizin bu çok elim olayla ilgili harekât planlarından muharebelere, siperlerde yaşanan hazin hikâyelerden cephe gerisinde olan bitenlere kadar, faciayı detaylarına kadar inerek geniş geniş anlatmıştı. Cephelerde çekilmiş film ve fotoğraflarla destekleyip belgelediği sunumu izlerken kâh üzülüp gözlerimiz yaşardı, kâh kahırlanıp hayıflandık, kâh esef ettik!..

Programdan sonra ev sahipleri olarak Bingür Hocayla yemek ve sohbet için gece yarısına kadar oturduk. Hoca, kendisine refakat için birkaç çocukluk arkadaşı da birlikte gelmişti davete. Uzun süren sohbetimizde oldukça samimi bir hava vardı. Kadim arkadaşların, hemşehrilerin ve masadakilerin hoş sohbetleri esnasındaki sıcaklık ve samimiyet, taa seneler önceki hatıraların, muzipliklerin ve birbirleriyle şakalaşmaların tatlı tatlı dile getirişleri, aralarında kuvvetli dostluk bağlarının ispatıydı. Hele bir de Hocanın kibirden uzak tevazusu, cana yakınlığı ve sıcakkanlılığı vardı ki her türlü takdiri hak ediyordu.

Şahit olduk ki, ülkemizde sahasının otoriteleri arasında olan prof. dr. ünvanlı Bingür Sönmez Hoca kalp cerrahlığının yanısıra bir o kadar da gönül doktoru, çevresine yakın arkadaş ve candan bir yürek insanı imiş. Teknik bilgi ve birikimi bakımından mesleğinin zirvesinde oluşu kadar, ait olduğu toprakların kültür ve medeniyet değerlerine bağlı irfan sahibi hakiki bir entelektüeldir de.

Saygıdeğer misafirimizi yakından tanıyınca Rabia Barış hanımefendinin "Kilim" şiirinde ifade ettiği mânâ hatıra geldi. Şöyle demişti şair:

Istar ağacında kilim dokudum
Kilimin başında türkü okudum
İç içe giydirdim rengi deseni
Her rengin içine sevgi dokudum
Gönül okudum.

Kuvvetle tahmin ediyorum ki, Bingür Hocanın hem mesleki başarısının hem tanıyanları tarafından böylesine sevilmesinin sırrı şiirde ifade edilmiş; Kalp ve damar cerrahisi alanının zirvesindeki hocamız bütün tıp doktorlarına örnek olacak bir usul ile, tedavi için eline avucuna aldığı kalbe önce sevgiyi dokuyor, gönlünü okuyup yüreğine dokunuyor, sonra ameliyat ediyor. Evet, doğrusu ve güzeli bir hazık hekime, bir kalp cerrahına yakışan da kalbi sevgiyle tedavi etmesidir. Zaten kalbin en etkili ilâcı da sevgi ve muhabbet değil midir?

Bitmesin diye iç geçirdiğimiz sohbetin ardından Saygıdeğer Prof.Dr. Bingür Sönmez Hocaya “Kaleme And Olsun Ki" isimli kitabımızı takdim ettik.

Kaynak: Bir hekim ki önce gönle dokunur - Mehmet Asıf IŞIK