(Bu yazı 6 Şubat 2023 tarihinde on bir ilimizde büyük can kaybına ve yıkımlara sebep olan Kahramanmaraş merkezli deprem münasebetiyle kaleme alınmış ve daha önce bu sütunda yayınlanmıştır.)

Yeryüzü yağmursuz kalmıştı; kupkuruydu. Nicedir rahmetten mahrumdu. Kim bilir, belki de yeryüzünde gün geçtikçe çoğalan uğursuzluktan! Toprak, üzerinde işlenenlerden dolayı kararmış, zamanelerin kalpleri gibi kaskatı kesilmiş, sanki taşlaşmıştı. Toprak suya hasretti...

Soğuklar da bir türlü gelmemişti. Zaten hayatın ve canlılığın sıcaklığı da çekilip gitmişti çoktan beri. Havalar soğumamış fakat yüreklere don vurmuştu. Gözler de, gönüller de, bakışlar da donuktu. Yürekleri ısıtan sevgi dolu samimi bakışlar, el ele tutuşulup kalp kalbe durulunca, esintileri buzulları bile çözen sıcak sam yeli misali muhabbet meltemleri esmez olmuştu. İçimize mi gömülmüştü insanın içine işleyen içtenlikler?!..

Hatırlarız; bir vakitler havalar soğuyup üşütmeye başlayınca, etrafında halka olup ısınılan sobalar evlerimizde yanmıyor artık. Unutmuş değiliz o sıcacık günleri. Bir soba ateşi; kışın soğuklarına inat, yanında duranlara, yakınında bağdaş kuranlara baharlar ikram ederdi.

Dedik ya, meğer üşüten kış mevsimleri değilmiş; ne kocakarı, ne de zemherir soğuklarıymış. Üşüten duygusunu yitirmiş, doyumsuz, sevgisiz ve don yemiş yüreklerin donukluğuydu. Donduran, ayaza çeken hava değil, buz kesip taş duvarlara dönmüş asık yüzler ve donuk suratlarmış…

İçler dışa vurmuştu. İçleri, içlere bakanlar görebilir. Heyhat! Hayat şuurunu ve şiirini yitirmiş de hissiz ve sevgisiz kalmıştı! Hayatın tadı kaçmış, kurşundan daha ağır böylesi hayatın yükü taşınamaz olmuştu!..

Çoktan beridir nazlı ve niyazlı kullar, uyanık kalpleriyle seherlerde semâya yönelerek "Ya Rab, yağmur, kar, rahmet ve bereket indir." diye yalvarıp yakarıyordu. Gözler pınar olmuş, yanık yüreklerden sessiz feryatlar yükseliyordu. Gözlerin gözelerinden göğe doğru açılan avuçlara yaşlar aktı. Rahman şefkate geldi; göklerin kapıları açıldı ve rahmet yüklü bulutlar yeryüzüne salındı.

Önce hafiften rüzgârlar esti, sonra fırtınaya döndü hava. Savurdu yerdekileri, dağıttı havadaki kin, kan ve barut kokularını. Ardından çiseleyen yağmur, her damlasıyla yıkadı yerleri karartan kirleri. Yerlere bulaşmış lekeleri sildi. Zemine sinmiş nice kokuşmuşlukları alıp götürdü. Bembeyaz ve temiz kar taneleri kire konmasın diye. Yağmur zaten rahmetti; Âlemlere gönderilen Rahmet’in (sav), nuru ve mânevi yağmuruyla diriltilen âlem gibi, âlemleri içinde taşıyan Âdemleri, rahmetin şefkatiyle ve şefkatin rahmetiyle diriltmeye, bahar meltemleri estirmeye gelmişti...

Rahmeti kar ve yağmur diye beklerken…

Rahmet karlara büründü ve beklenen kar, beyazlığıyla göründü. Asumânın sakinleri olan melekler yere birer kar tanesi indirmek için kanat çırptılar. Karlar bulutlardan saçıldılar; birbirlerine değmeden, itişmeden, karışmadan, çatışmadan, çekişmeden, bozulmadan ve dağılmadan. Sanki biz insanlara ders verir gibi, bizim gibi olunuz der gibi…

Karlar her yanı kaplamıştı, günahlarla kararan karaları arındırmak için...

Kar beyazlığı yeryüzüne pek de güzel yakışırmış. Beyazlığın samimi tövbelerle, dökülen gözyaşlarının ardından, karasından arınıp ağarmış yüzlere ve aydınlanmış gönüllere yakıştığı gibi…

Yeryüzünün, içindeki bütün canlılarla beklediği yağmur çiselemeye başlamıştı. İnce yağmur hafif hafif günlerce öylece yerlere serpilsin diye ümit etmiştik. Yağış öyle sürsün ki toprak yağmura doysun istedik. Yağmur sudur ve su hayattır. Yağmur hayat taşıyanlar için bereket olsun diye ummuştuk. Yağmur gece boyu ince ince yağıyordu…

659752.jpeg

Deprem mi, kıyamet mi?..

Sevincimiz uzun sürmedi! Gecenin zifiri karanlığında ilkin korkunç bir uğultu duyuldu. Yerkabuğu yedi kat dibinden itibaren yüzlerce kilometre boyunca bir anda kâğıt gibi yırtıldı. Dağlar sarsıldı. Milyonlarca insanı üzerinde taşıyan mekânlar yarıldı. Koca şehirler beşik gibi sallandı. Küçüğünden büyüğüne, yükseğinden enginine on binlerce bina beşik gibi sallandı. Devasa binalar çatırdıyor, demir bağlantıları birbirinden kopuyor, evlerin duvarları patlıyordu. Heyulâ gibi yapılar içindekilerle bazısı aniden, bazısı kat kat çöküyordu. Kimi binalar yan yatıyor, kimi yapılar sağa sola devriliyordu. Kıyametin kopuşunu andıran o hangâmede, o toz bulutları arasında göz gözü görmüyordu.

Korku dolu çığlıklar birbirine karışmış, yürek yakan feryatlarla evinden ocağından kaçabilenler, pencereden atlayabilenler, bir fırsatını bulup kendini dışarı atabilenler canlarını kurtarıyordu. Kurtarmak mı? Hayır hayır! Pek çok kişinin eşi, evlâdı, canından öte yakınları yıkıntıların altında kalmış, tonlarca enkazın arasında sıkışmıştı. Ortalık can pazarına dönmüştü. Nice canlar aslında geceden ölüm için uykuya dalmıştı.

Ne yağmur ne de kar için sevinemedik. Gecenin yarısı, ortalık karanlık ve hava çok soğuktu! Soğuk hava insanın bedenine çivi gibi batıyor, bıçak gibi kesiyor, iliklerine kadar işliyordu. Kim öldü, kim kaldı, gel de bil! Öleni de kalanı da gel de bul! İşte tam o vaziyette, bir yandan kar ve yağmur, öte yandan zifiri karanlık ve soğuk!...

Kıyamet miydi yaşanan ya da yaşanacak kıyametin misali miydi?!..

adiyaman-scaled.jpg

Yakarışlar…

Yâ Rabbi, Yâ İlâhi ve Yâ Kayyum. Bu depremle biz yıkıldık ve yığıldık. Rahmetinle tut elimizden ve bizi ayağa kaldır. Milletimizi ve Habibinin boynu bükük ümmetini kimsesiz, sahipsiz ve yetim bırakma.

Yâ Settar. Bembeyaz karlarla yerleri örttüğün gibi ayıp, kusur ve hatalarımızı da ört. Karları eritip pınarlarda durulttuğun serin sularla, hayat verdiklerine can suyu kattığın gibi, cemâli tecellilerle rahmet yağmurları önce günahlara bulanmış gönülleri yıkasın.

Yâ Vedud. Şefkat ve merhamet meltemleri essin. Rahmetin kaskatı kalpleri güzel ahlâk ile yumuşatıp edep ve irfanla, iffet ve marifetle diriltsin. İnsanoğlu insan olduğunu hatırlasın.

Yâ Ğafur. Yağmurlarla yerleri yıkattığın gibi sevginle de içlerimizi temizleyip arındır. Doymak bilmeyen ihtirasların kirinden, şaşkınlıktan, yolunu şaşırmışlıktan, her türlü çirkinlikten, şirkten ve zulümden, İlâhi gazapları celp eden kinlerden, nefretten, garezden, hasetten, fesattan, kalpleri karartan arsız hevâların ve azgın nefislerin iğfalinden muhafaza eyle…

Yâ Rahim. Hisleri de donduran şu kış mevsimi elbette geçecek, buzlar çözülüp karlar eriyecek. Rahmetinle bahar günlerini müjdeleyen cemreler düşür gökten yerlere ve yüreklere. Cemrelerle ısınacak havanın ve suyun ılık dokunuşları, kökleri ve daneleri uyandırdığı gibi, güneşin huzmeleri sürgün verip çiçeklenecek dal ve budakların uçlarına değip yeni hayatlara göz açtırdığı gibi mahzun, dargın, yaralı ve kederli kalpleri ebedi sevgilerle barıştır.

Rahmetinin hayat veren meltemlerini ölümsüz aşklarla, heyecan dolu sevinçlerle gönüllere estir; buzlar erisin, donuk duygular çözülsün. Kalpleri, iç ısıtan yeni, yepyeni hislere, heyecanlara ve coşkulara uyandır.

Bizler “Cennet-âsâ baharda geleceksiniz” diye müjdelenmiştik. Evet, yıllardır nice ümitlerle beklediğimiz mânevi baharlara hasretiz. Şu günler rahmetine çok MUHTÂCIZ...

depr.jpg

Yeryüzü yerde işlenenlere dayanamadı

Dünya, zıvanadan çıkmış olan insanoğlunun işlediklerine dayanamayıp yüzyıllardır emsali görülmemiş şiddetteki zelzele ile öfkesini coğrafyamızda kustu!..

Deprem münasebetiyle o kederli, endişeli ve korku dolu günlerde Kahramanmaraş'tan, Malatya'dan, Adıyaman'dan, Elâzığ’dan, Gaziantep'ten, Şanlıurfa'dan, Diyarbakır'dan, Osmaniye'den, Hatay'dan, Adana'dan ve ayrıca güney sınırımızdaki mazlum ve mağdur şehir İdlib'i ve çevresindeki şehirlerden gelen her bir vefat haberi yüreğimize ayrı bir ateş düşürüp acımıza acı katıyordu!..

Vefat edenler mânevi şehadete ermiş, zâyi olan mal ve mülkleri ise sadaka hükmündedir.

Her ne kadar üzerinden bir hayli zaman geçmiş ise de yüreği yanan milletimize ve yakınlarını kaybedenlere başsağlığı temennisiyle sabır, metanet ve tahammül kuvveti ile yaralılara şifâlar dilerim.

Geçmiş olsun Türkiye. Bu acılar, bu matem ve bu hüzün günleri ülkemizden bir an önce geçsin duasıyla...

Kaynak: O gün, o deprem günü… - Mehmet Asıf IŞIK