…
“Eğer bir nehirde iki balık kavga ediyorsa, bilin ki oradan az önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.” (Kızılderili atasözü)
…
Bu sitede 17 Ekim 2023 tarihinde yayınlanan “Mübarek Beldeye Yerleşen Habis Ur” başlıklı yazımızda Yahudilerin mahzun Filistin topraklarına kanser hücresi gibi yerleştirilmelerinden önceleri Yahudi terör örgütleri eliyle, İsrail Devletinin kuruluşundan sonra ise devlet terörü halinde, çeşitli bahanelerle hemen her sene birkaç defa “kan dökme şehvetiyle” tekrarlanan saldırıların artık neredeyse sıradanlaştığı ifade edilmişti.
Hüzünlü hikâye, 1917 senesinde Osmanlı Ordusunun Filistin-Suriye cephesinde İngiliz Mısır Seferi Kuvvetleri karşısında mağlubiyetinin ardından bölgeden çekilmesiyle başladığı sanılıyor ise de başlangıcı çok daha gerilere gider. Filistin meselesinin arka planında nice sinsi emeller, ince diplomatik oyunlar, nice kurnazca hesaplar ve belki de etkileri on yıllarca daha sürecek nice taktik ve hain tuzaklar var.
Meseleyi biraz gerilerden ele alıp ayrıntılara boğmadan başlıklar halinde özetleyelim:
AVRUPA’DA YAHUDİ SORUNU
“Yahudi Sorunu” terimi ilk olarak 1750’lerde Büyük Britanya’da, 1753 Yahudi Vatandaşlığa Kabul Yasası ile ilgili tartışmalar sırasında kullanıldı. Sorun daha sonra 1789 Fransız Devrimi’nden sonra Fransa’da (la soru juive) tartışıldı. 1843’te Bruno Bauer’in Die Judenfrage “Yahudi Sorunu” adlı tezi ile de Almanya’da tartışıldı.
19. yüzyılda konuyla ilgili yüzlerce broşür, gazete makalesi ve kitap yazıldı ve birçoğu Yahudi nüfusunun başka yere yeniden yerleştirilmesi, sürgüne gönderilmesi veya asimile edilmesi gibi çözümler önerildi.
1860’lardan itibaren bu terim giderek artan bir antisemitik eğilimle kullanılmaya başlandı. Yahudiler bu terim altında Alman ulusunun kimliği ve bütünlüğü için bir engel ve Almanların kendi içlerindeki düşmanlar olarak tanımlandı. Wilhelm Marr, Karl Eugen Dühring, Theodor Fritsch, Houston Stewart Chamberlerlain, Paul de Lagarde ve diğer antisemitistler, Yahudileri entegrasyon yoluyla çözülemeyecek ırksal bir sorun ilan ettiler. (Bu bilgiler Wikipedi’nin “Yahudi Sorunu” sayfasından özetlenmiş alıntıdır.)
Yahudiler Avrupa’da, içinde yaşadıkları toplumlar için baş belası olmuşlar ve kendilerinden kurtulunması gereken bir sorun nazarıyla görülmekteydiler.
Kendisi bir Alman Yahudisi olmasına rağmen Yahudi aleyhtarlığıyla da bilinen, komünizmin iktisadi fikir öncüsü Karl Marx, Yahudileri, sanayi devrimini ve XIX. yüzyılın başlangıcını belirleyen ticaret ve materyalizm fazlalığıyla, servete ve mal edinmeye aşırı düşkünlükleriyle ilişkilendirip onları “sosyal bir ırk, inatçı, şeytani ve insanlığın düşmanları” diye tarif etmişti. Çünkü Yahudiler tarih boyunca ticari zekada, toplama ve kullanma hususunda olağanüstü yetenekliydiler. Avrupa’da Sanayi Devrimi döneminde iktisadi hayatta ve gittikçe yayılan endüstriyel alanlarda ticari aile teşkilatları kurmuşlardı. Bugün dünyada hakim olan sömürmeye dayalı modern kapitalizmin oluşmasında çok ciddi katkıları olmuştur.
ÇARLIK RUSYA’SINDAN AMERİKA’YA
1800’lü yılların Çarlık Rusya’sı, Yahudilerin sistematik biçimde en kötü muameleye maruz kaldıkları yere dönüşünce, önceleri Ukrayna, Litvanya, Belarus, Polonya’ya, daha sonraki yıllarda ise yeni dünyaya büyük göç dalgaları yaşanır. O dönemde 2,5 milyonu aşkın Yahudi yeni kıt’a Amerika’ya göç ederek Yahudilerin dünyadaki etkisini ve gücünün dengesini değiştirdi. Yahudiler, gittikleri yeni ülkelerde dini ihtiyaçlarını karşılamak için çok sayıda sinagog kurdular. Amerikalı Yahudiler, teknolojinin gelişmesine paralel olarak sahip oldukları servet, sanat ve becerilerini büyük bir hevesle o sektörlere yansıttılar. En etkili ve başarılı oldukları alan ise, adeta Yahudiler tarafından kurulan sinema sanayisi olmuştur. İktisadi işletmeler, bankacılık ve finans sektörlerinde zaten hatırı sayılır oranda güç elde edilmişti. Bu alandaki kabiliyetlerini sonraki zamanlarda basın ve yayının her türüyle kitle iletişim (ve etkileşim) alanlarına taşıyacaklardı.
Yahudilerin Çarlık döneminde yaşadıkları dehşet, onları, kendilerini daima güvende ve rahat edecekleri, benimseyip yönetecekleri bir yer bulmaya sevk etti. Zaten içlerinde hiçbir zaman dinmeden ve tükenmeyen özlemleri 2 bin yıl kadar önce kovuldukları Babil Sürgünü kadar eskiydi.
Aslında Yahudilik bir din olmayıp soyları Hz. İbrahim’in (oğlu Hz. İshak’tan olan) torunu Hz. Yakup’un 12 evladından devam eden bir ırktır. Asırlardan beri yaşadıkları cezalandırmalar, sürgünler, kovulmalar vs. sebebiyle dünyanın her köşesine dağılmalarına rağmen, bir ırka mensup olanların aralarındaki dayanışma ile köklerine böylesine bağlılık göstermiş olmaları nadirattandır. Keza, hiçbir ırkta ilk sürüldükleri yere karşı bu kadar azimli bir göç dürtüsü ile, köklerini bulundukları yerlerden söküp başka yerlere dikip yeniden yaşatma cesareti ve iradesi de görülmemiştir.
SİYONİZM’İN DOĞUŞU
1879: 1. Siyonizm Kongresi İsviçre'nin Basel şehrinde toplanarak 1900’lü yıllardan başlayıp sancıları bugünlere kadar artarak devam edecek olan “Basel Programı” adıyla, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için faaliyete başlanmasına karar verildi.
SİYONİZM: Siyon, Ahd-i Atîk’te Kral Dâvûd tarafından fethedilip krallığın merkezi yapılan Kudüs şehri için kullanılmış bir isimdir (II. Samuel, 5/7). Zamanla kapsamı bütün İsrail topraklarını ifade edecek şekilde genişlemiştir. Siyon kelimesine dayanan siyonizm ise yahudi halkının “tarihî yurtlarına dönüşü” mânasında Filistin’de yahudi devleti kurmayı hedefleyen siyasî hareketi belirtir. XIX. yüzyıl sonlarında Doğu Avrupa yahudileri içinde ortaya çıkan, ardından bütün dünya yahudileri arasında yayılan siyonizmin siyasî, sosyalist, kültürel, revizyonist ve dinî-mesîhî olmak üzere çeşitli açılımları ortaya çıkmıştır. (TDV, İslam Ansiklopedisi, Siyonizm)
Ansiklopedik bilgide verilen “bütün İsrail toprakları” veya “tarihi yurt” kavramı kendilerine vadedilmiş topraklar olarak inandıkları Nil ile Fırat Nehirleri arasındaki topraklarını ifade eder.
Siyonizm, bazı kaynaklarda ise bir ürün veya ideoloji değil, bir program olarak tanımlanır.
1897 senesi öncesinden itibaren ağırlıklı olarak Doğu Avrupa'dan az sayıda Yahudi göçmen Filistin bölgesine gelmeye başladı.
1903 yılına kadar bölgeye gelen Yahudi göçmenlerin sayısı 25 bine yakındı. Gelenler, bölgede nüfusu yarım milyona yakın yerli Araplarla beraber yaşıyordu.
1904 ila 1914 yılları arasında 40 bine yakın Yahudi göçmen daha Filistin’e getirildi.
ORTADOĞU’DA PETROLÜN KEŞFİ
1890’lı yıllardan, tamamına yakını Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altında bulunan Ortadoğu coğrafyasında zengin petrol yataklarının keşfedilmesi, özellikle İngilizlerin iştahını kabarttı. Buradaki petrol kaynaklarından çıkarılacak petrolün deniz yoluyla taşınmaya elverişli olması, bölgeyi, gözü petrol kaynaklarında olan güçlerin rekabet alanına çevirdi.
Güçlü istihbarat teşkilatıyla bölgede olup bitenlerden haberdar olan Sultan II. Abdulhamid, Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan Musul ve Bağdat petrol bölgelerini Hazine-i Hassa'ya devrederek bu rekabeti ortadan kaldırdı. Böylece petrol imtiyazı talep edecek kişiler ve bilgiler kontrol altında tutuldu.
Bu arada, Berlin-Bağdat Demiryolu imtiyazı ile Almanlar da bölgeye dahil edildi.
Bundan sonra Ortadoğu’da yaşanan ve ortaya çıkan her gelişme güçler arasındaki rekabete sebep olduğu gibi bölgeyle ilgisi olan, özellikle emperyal ülkelerin uluslararası politikalarının da birer uzantısı haline geliyordu.
Ortadoğu zengin petrol kaynakları sebebiyle artık hakimiyet mücadelelerinin öznesi olacaktı!..
Bölgede ilk petrol istihsali
Ortadoğu’da ilk petrol arama ve çıkarma imtiyazı İran Şahı tarafından 1901 yılında William Knox D'Arcy isimli bir İngilize satıldı. Bu kişi bir süre sonra maddi imkansızlıklar sebebiyle elindeki bu 60 yıllık imtiyazı BURMAH Yağ isimli şirkete devretti. 1909 yılında % 50 hissesi İngiliz özel girişimcilere ait olan İngiliz-İran Yağ Şirketi kuruldu. Şirket Abadan şehrinde kurduğu rafineride 1913 yılında petrol çıkarmaya başladı. Winston Churchill o sene şirketi kısmen millileştirerek petrol istihsalini devlet hakimiyeti altına aldı.
Kaynak: Orta Doğu'nun Kalbine Saplanan Hançer: İsrail-1 - Mehmet Asıf IŞIK